"İnsan nedir ki?": tanım isteğiyle tanımın reddi, daha da önemlisi tanım nesnesinin küçümsenmesi arasında salınan bir soru, salınan ama daha izyade ikincisinin kıyısına vuran bir soru.
Bu tür büyük metafizik soruların en güzel cevaplarına kutsal kitaplarda ("İkindi vaktine and olsun ki insan hüsran içindedir": hüsrana mahkum varlık olarak insan) veya şiirde ("bir damla kan, binbir endişe": fiziksel varlığıyla orantısız kaygıları ve -"endişe" kelimesinin Farsça'daki anlamıyla düşünceleri olan varlık) rastlanır. Belki sebepsiz de değildir bu durum. Düşüncenin bilim ve felsefe kılığında yapmaya çalıştığı tanımlar insanı tek bir özelliğe sıkıştırma eğilimindedir. Oysa hiç kolay değildir tek bir özellikle tanımlamak. "İnsan konuşan hayvandır" - peki ama dilsizler? İnsan değil mi onlar? Üstelik insanı hayvanlar aleminde özgülleştirmeye çalışan tanımlarda bir yandan hayvanlara dair bilgimizin yetersiz olmasından kaynaklanan bir haksızlık da vardır: "Öleceğini bilen hayvan", diğer hayvanların bilmediği ne malum? Biraz daha bilimsel bir örnek: Ensest yasağı evrensel bir kültürel özellik (dolayısıyla insan türü için kurucu bir özellik) olarak inşa edilirken vahşi hayvanlar arasında da ensestten kaçınma olgularına rastlanır (veya rastlandığı varsayılır). Öte yandan bu tür tanımlarda hep isabetli bir yan olduğunu da biliriz: İnsan öleceğini bilir... ve bütün hayatını bunu unutmak üzere kurar.
Daha isabetli bir tanım belki bir tek özellik yerine bir dizi özelliğe dayandırılabilir. Ben böyle bir özellikler kümesi çıkarmaya soyunmayacağım elbette, çünkü koca bir "antropoloji" demek bu. Ama böyle bir kümeye dahil edilebilecek özelliklerden birinin insan zorunsuzluğu (olumsallığı) olduğunu düşünüyorum: Messi'nin penaltı kaçırabilme ihtimalidir insanı insan yapan şeylerden biri. Örnekler çoğaltılabilir elbette: en beğendiğiniz yazarın kötü bir kitap çıkarması, derslerden sonra çobanlık yapan çocuğun üniversite sınavında ülke birincisi olması, vs. Doğanın aksine insanın standart (veya sapmış) koşullar içinde ve koşullandırmalar karşısında belli bir özerklik (başına buyrukluk) göstermesi, öngörülememesi, şaşması ve şaşırtması.
Geleneğin insanı "esfel-i safilin" (alçakların en alçağı) ile "eşref-i mahlukat" (yaratılmışların en yücesi) arasına yerleştirmesi, kah bir uca kah öbür uca savurup durması da bu özelliği yüzündendir. Ne yapacağı hiç bilinmez bu canlının: İnsanları diri diri yakarak bir gösteri de düzenleyebilir, balkon korkuluğundan sarkan bir çocuğu kurtarmak için dört beş apartman katını kollarıyla bir solukta da tırmanabilir. Net olan bir şey varsa o da ikisinin de insan olduğu, insanın ikisi de olabildiği.
Savaş Kılıç - Metis Ajanda 2019