Portredeki Cinayet
Hocalarının gençlik yıllarındaki yüreklendirmelerine hatta teşviklerini rağmen hayal ettiği o ressamı, hiç kimseyle uzlaşmanın yeteneği doğurduğu yanılsaması ve Çek malı absent düşkünlüğü yüzünden bir türlü gün ışığına çıkaramayıp zengin evlerine sipariş üzerine manzara resimleri yaparak ayakta kalmaya çalışan Fehmi, hayatını portresine çizme fırsatını kaçırdığını ancak o evlerin birinde yaşayan bazen davetkar, kışkırtıcı, bazen de çaresiz, kederli bakışlarından etkilendiği, sürekli içine düştüğünü hissettiği, tarifini yapamadığı korkular girdabının etkilerinden bir türlü kurtulamadığı için Galatasaray Lisesi'ndeki başarılı öğrencilik döneminin ardından Paris'te moda tasarımı okumayı bile anlamlı bulmayan Nilgün'ün hiç kimseyi şaşırtmayarak ya da etrafındakilere o bekledikleri kabusu yaşatarak, kendi isteğiyle bu dünyadan ayrıldığını öğrendiği gün fark etti.
Yükseklik Sarhoşluğu
Yüksek mercilerle kurabildiği ilişkiler sayesinde ticari hayatında kısa sürede yükseldiği, Ataşehir'deki yüksek binaların en yüksekteki katlarının birinde yüksek kiralı bir dairede yaşadığı, sporunu düzenli yapıp en çok yüksek atlamayı sevdiği için çevresindekilere yüksekten bakmayı alışkanlık haline getiren Asım, yüksek sosyeteye de girme sevdasıyla, gözü hep yükseklerde olmuş Ferda ile yüksek bir ücret ödeyerek gittiği balayı tatilinde, hayatın kapımızı beklenmedik bir zamanda çalabilecek saçmalığına yakışır şekilde bir kaza sonucu yüksek bir kayadan düştükten sonra kaldığı yüksek fiyatlı hastanede kırılan kemiklerin kaynamasını alçılar ve sargılar içinde beklerken, ne kadar çok alçaklığa ne kadar yüksek bir değer biçtiğini en nihayet aklına getirebilmiş miydi?
Sen Gözlerimin Yangınısın
Beklenmedik bir zamanda terk edilmesinin, dahası ortalıkta beş parasız bırakılmasının ardından, birçok erkeğin yatağına girdiği için o***** gibi gördüğü henüz 20'li yaşlarının başındayken de yüzüne kezzap atılmasına dayanamayarak bir gün evden çıkıp geri dönmeyen yetim annesi ile çocukluğundan itibaren görmezlikten gelmeye çalıştığı birçok sahneyi, dile getiremediği isyanlarıyla paylaşmaya mecbur kaldığından, tüm kadınlara güvenini kaybedip kırk iki yaşına kadar yalnız gelen ve o pasajdaki tanıdıklarıyla çok az konuştuğundan adını “Suskun”a çıkarmış, kendisine böyle bir lakapla takılınmasını, hal hatır sorulmasını hep buruk bir gülümseme ile karşılayan, bu gülümsemenin ardında da muhtemelen kimsenin bilmediği yalnız hayal mahsulü dostlarına gösterdiği bir özelliğini, darağacındaki sadece istediği zaman okuduğu bine yakın şarkıyı saklayan Ütücü Talat, gün boyu Türk musikisi dinlediği küçük dükkanına sık sık gelen, gözleri bu dünyanın ışığına doğduğu günden beri kapalı, hayata da bu yüzden daha çok seslerle tutunmaya çalışan, gerçek anne babasını hiçbir zaman tanıyamadan bir öğretmen karı kocanın yanında büyüdüğünü, ancak sahiden büyüdüğünü inanmak için sahiden sevilmeye, hatta sevmeye ihtiyaç duyduğunu yaptıkları sohbetlerde birkaç kez söyleyen Meral'e aşık olduğunu, yağmurlu bir sabahta ütülenmesi için getirdiği bir eski zaman gelinliğini elinde gördüğü an anladı.
Hangi Bayram
Özenle giydiği yeni beyaz elbisesinin çocukluk hayallerini paylaştığı arkadaşıyla annesinden gizli ip atlarken kirlenmesine, o bayram sabahından birkaç gün sonra, çok özlediği okulunun yerine, nikah dairesinin yolunu tutarak beklemediği ve elbette hazır olmadığı bir geleceğe yürümek zorunda kalacağını,yaşadığı bu kopuş sonrasında dile getiremediği isyanı yüzünden ilerleyen yıllarda dünyaya getireceği çocuklara da kendisine de gönlünce bir bayram yaşatamayacağını, hayatının da böyle acımasızca kirleneceğini bilseydi, için için ağlar mıydı?
Mario Levi